AMAT
Bir roman, düşünsel bir yolculuk, Osmanlı'da geçen bir Karayip Korsanları hikayesi ya da dinler tarihine ait semboller üzerine kurgulanmış bir masal. Her İhsan Oktay Anar kitabı gibi tanımlamak o kadar zor ki. Ama bu kitabı benim için diğer Anar kitaplarından farklı kılan özelliği kendinizi bir anda bir bilim kurgu hikayesinin içinde bulabilecek olmanızdır sanırım. Zamanın döngüselliği Hollywood'un üzerinde fazlaca durduğu Lost dizisinden bir çok filme kadar fazlaca işlediği pek bilinen bir kavram. Bu kavramı alıp Osmanlıda geçen bir korsan hikayesinin içine üzerine dinsel motifler katarak uyarlamak İhsan Oktay Anar dışında başka bir canlının yapabileceği bir şey olmasa gerek.
"Zaman döngüsel olduğu için sadece geçmişi değil geleceği hatırlamak da mümkündü. Kısacası hatırlama ile kehanet aynı şeydi."
Bunu okuduğunuzda kitabın ortalarına gelmiş oluyorsunuz ve bir anda dur bakalım devamında ne gelecek demeye başlıyorsunuz. Aynı şekilde gemimizin adı olan Amat ile tanışırken de büyük bir gizemin sizi beklediğini hissediyorsunuz.
"Kitabü'l İber'de anlaşıldığna göre, Kedigöz Abidin Dede hazretleri İbranicedeki emet sözcüğünün "gerçek" anlamına geldiğini söylemişti. Sabatay Sevinin müritlerinden biri olan Galatalı hekim Avram Efendi bir hahamın çamurdan bir insan yapıp alnına "emet" yani "gerçek" yazdığını böylece bu insanın canlanıp her emri yerine getirdiğini ama kelimenin başındaki "alef" harfi silindiğinden "met" yani ölüm olduğu için çamurdan yapılan bu bedenin canını kaybettiğini anlatmıştı. Bunların yanında Avram Efendi "emet" kelimesini Navarinli Yahudilerin "amat" diye telaffuz ettiklerini söylemiştir."
Kitapta okuru belki en fazla zorlayacak nokta ağır denizcilik terimleri olabilir. Anar, bizleri limandan alıp açık denizlere yelken açarken ya da en çetin savaş filmlerinde göremeyeceğiniz canlılıkta savaş sahnelerini anlatırken tam bir denizci dili kullanmakta ve bu da bazen okuyucuyu yormaktadır. Güzel olan taraf ise bu belki bilmediğimiz kavramların olay örgüsünü anlama konusunda en ufak bir engel çıkarmaması. Daha fazla uzatmanın anlamı yok, benzersiz bir yolculuğa çıkmak isterseniz 247 meşe ağacından yapılmış, 247 mürettebattan oluşan Amat'a siz de atlayın ve onları yolculuklarında yalnız bırakmayın.
"Ne kadar acı değil mi ? Her nefsin bir gün ölümü tadacak olması."
Yard. Doç. Dr. Ertan Örgen'in "Amat'ta Yapı ve Simgeler" adlı araştırmasından romanın sonuç değerlendirmesini paylaşarak bitirelim.
Amat, yeni yüzyılda Türk romanının içinde bir süre kalacağı anlayış ve yapıyı göstermesi bakımından ve de piyasa türü eserlerden ayrılan felsefi göndermelerinin zenginliği ile dikkate değer bir romandır. İnsan, günah ve zaman gibi hayata ait temel kavramları, eski anlatmaların temel motiflerinden faydalanarak uydurmaca bir yapı ve eğlenceli bir kurgu içerisinde veren roman postmodernin epistemoloji ve ontolojiyi oyuna dönüştüren anlayışını taşır. Modernin yetersiz kaldığı fikriyle ilerleyen şimdiki zaman, varlığı ve bilgiyi tekrar eskinin kaynaklarıyla idrake yönelmiştir. Romanın Tevrat ve Kuryan'a dönük atıfları ve mitolojiden gelen anlatma parçaları, modern öncesi bilgiye dönüştür. Roman, insan ve zaman gibi felsefi bir problemi tartışmakta ancak onu da karmaşa içinde vermeye özen göstermektedir.



